19 Ocak 2017 Perşembe

EVLİLİĞİN TOPLUMSAL YANSIMASI - 2
İnsanı evlilik kurumunu oluşturmaya iten temel üç nedenden bahsedilir. Bunlar; 1) İçgüdü (Aşk-Kıskançlık-Seks) 2) Ekonomik etken 3) Dinsel etken.
Gerçekten de evlilik kurumunun kökenine ve toplumda yarattığı etkilere baktığımızda bu üç etkenin derin etkilerini görebiliriz.
Bu etkilerin neler olduğunu açıklamadan önce evlilik kavramı üzerinde kısa bir tanım yapmak doğru olacaktır.
İngiliz Sosyolog Anthony GIDDENS evliliği şöyle tanımlamıştır;
"Evlilik iki yetişkin insan arasındaki, toplum tarafından tanınan ve onaylanan bir cinsel birlik olarak tanımlanabilir"
Tanımda bahsedilen "toplumun tanıma ve onaylama" durumu bazı toplumlarda Resmi, bazı toplumlarda ise Dini nikah sonrası anlam ifade etmektedir. Yine aynı şekilde toplumdan topluma farklılık gösteren birçok evlilik çeşidi bulunmaktadır.
Evlilik tanımından hareketle evliliğe yüklenen görevleri, evlilikten beklentileri ve evliliğin yüklediği sorumlulukları da şu şekilde incelemek mümkündür.
Evliliğin gerçekleşmesi için herşeyden önce çiftler arasında karşılıklı duygu paylaşımı, birlikte bir yaşamı geçirme isteği ve yaşamsal sorumlulukları birlikte üstlenmek gibi temel bazı düşünsel altyapıların birlikteliği gereklidir.
Evliliğin gerçekleşmesi ile birlikte Aile ve Akrabalık kurumları kendiliğinden oluşur. Bu kurumlarla birlikte ailenin çoğalmasını yani biyolojik yeniden üretimi sağlamak evlilik kurumunun asli görevidir diyebiliriz. Çevremizde ki yeni evlilere çocuk yapmaları konusunda yapılan baskıyı biraz da evliliğin üstlendiği bu görevi yerine getirmesini hatırlatmak olarak algılayabiliriz.
Aynı şekilde evlilikle eş zamanlı olarak oluşan aile kurumu çocukların bakımını, yetiştirilmesini ve sosyalleşmesini de sağlamak zorundadır.
Evlilikle ilgili yazdığım ilk yazıda belirttiğim gibi çiftlerin üstlenmesi gereken sorumluluklar hafife alınacak türden değil.
Tüm bu sorumluluklar,toplumsal baskı ve gelenekler,çiftler üzerinde olumsuz etkiler yaratıp, birbirlerinden uzaklaşmalarına yol açmaktadır.
Bu doğrultuda şunu söylemek mümkündür. "Evlilikte her iki tarafta evlilikten pek büyük mutluluklar beklemiyorlarsa, mutlu denilen evliliği gerçekleştirmiş sayılırlar."
Tüm bunların dışında ataerkil toplumlarda yaşanan evliliklerin ortaya çıkardığı sorunların bedeli genellikle KADINLARA yüklenmekte ve ezilen taraf kadın olmaktadır.
Örneğin,evlilikte karşılıklı olarak beklenen SADAKAT kavramının, aileyi devam ettirebilmek için sadece kadından beklenen bir davranış biçimi haline dönüştüğüne tanık olmaktayız.
Aynı şekilde, geleneksel toplumlarda evliliklerde kadınların seksten daha az tad aldıkları ve bundan dolayı da erkeklerden ahlaksal olarak daha üstün oldukları inancı yaygındı. Bu inanç bile kadınların baskılanmasını yaratan bir etki doğurmuş ve bazı toplumlarda günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Halbuki günümüzde seksten tad almamak, erdemli olmaktan öte bedensel ve ruhsal eksiklik olarak tanımlanmaktadır.
Britanyalı filozof Bertrand RUSSELL "Kadın ya da erkek,çekingen olmayan tüm çağdaş insanlar, çoğunlukla içgüdüsel olarak çokeşlidirler. Evlilikte birkaç yıldan sonra cinsel alışkanlık sevgiyi kemirip tüketir ve böylece eski heyecanını yeniden yaşamak için sağa sola bakmaya başlarlar. Bu dürtüyü ahlak adına denetim altına almak mümkün, fakat dürtünün doğmasını engellemek çok güçtür" demiştir.
Günümüz modern toplumlarında evlilik daha özgür bir şekilde yorumlanmaya başlamış ve evlilik kurumu bir takım değişimler yaşamaya başlamıştır. Nitekim evliliğe alternatif olarak, Birlikte Yaşamak, Ortak yaşam biçimleri, Eşcinsel aileler ve tek ebeveynli aileler hızla toplumda yerlerini almaya başlamıştır.
Sonuç olarak bir çok yönde hızlı değişim geçiren dünyamızda evlilik kurumunun ne yöne evrilip değişeceğini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.
Evli ya da bekar olun,hepinize medeni durumunuz koşullarında sevgi dilerim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder